Türkiye Ekonomisinin Karbondan Arındırılması: Uzun Vadeli Stratejiler ve Acil Çözüm Bekleyen Darboğazlar başlıklı rapor yayımlandı. Rapor, Türkiye-AB Sivil Toplum Diyaloğu Beşinci Dönem Hibe Programı çerçevesinde, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Güneydoğu Avrupa Değişim Ağı (SEE Change Network) ve Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) ortaklığında Nisan 2019 – Haziran 2020 tarihleri arasında yürütülmüş olan “Türkiye 2050 Hesaplayıcısı: İklim Politikası Diyaloğunun Desteklenmesi” projesi kapsamında hazırlandı. 9 bölümden oluşan Türkiye ekonomisinin karbondan arındırılması konulu raporda, kömür yakıtının durumu, yenilenebilir çözümler, Türkiye'nin enerji dönümünde doğalgazın rolü, nükleer enerji, arazi kullanımı - su -biyoçeşitlilik - hava kalitesi ve enerji görünümünün sosyal dinamikleri konuları ele alındı.Proje kapsamında geçtiğimiz yıl Türkiye, Avrupa Birliği ve Batı Balkanlar’dan sivil toplum, akademi, kamu ve özel sektör paydaşlarının katılımı ile toplantılar düzenlendi. Projede, Ankara, Brüksel ve Saraybosna’daki paydaşlara ek olarak, yerel yaklaşımları anlamak için Ankara haricinde Adana, Çanakkale, İzmir, Sinop ve Zonguldak’ta yerel paydaşların görüşleri değerlendirildi. Bu toplantılarda düşük karbonlu ekonomiye geçişin uygulanması için gerekli adımlar ve temel bileşenler incelenirken, farklı bakış açıları konuşuldu. Düşük karbonlu ekonomiye geçiş yol haritasında, düşük karbonlu ulaştırma, döngüsel ekonomi uygulamaları, talep tarafının yönetimi, enerji arzı, endüstriyel süreçlerin karbondan arındırılması, sosyo-ekonomik ve çevresel etkiler ele alındı.

Enerji sektörü ve Türkiye ekonomisinde karbon kullanımı

Enerji sektörü, Türkiye’nin sera gazı emisyonu kaynakları konusunda en önde gelen sektörüdür. Toplam sera gazı emisyonları 2018 yılında, 1990 seviyelerine göre yüzde 137 arttı ve enerji sektörünün payı 2018’de yüzde 72 olarak kaydedildi. Bu bulguyu takiben, araştırmacılar, endüstriyel ve tarımsal süreçlerden kaynaklanan emisyonların önemini göz ardı etmemekle birlikte, Türkiye ekonomisinin karbondan arındırılması için öncelikli olarak elektrik üretimine odaklandı. Elektrik üretiminin karbondan arındırılması, çevresel ve sağlık açısından sağladığı faydaların yanı sıra, yatırımların artması sonucu istihdam ve ekonomik faaliyet fırsatları da oluşturuyor. Bu da enerji ithalatında gerçekleşecek düşüşe bağlı olarak cari açık üzerindeki baskıyı azaltıyor.Türkiye, doğal gaz ithalatına olan bağımlılığını azaltma kapsamında, elektrik üretiminin yenilenebilir teknolojilere veya kömüre dayalı bir altyapıya dönüştürme açısından bir yol ayrımında. Enerji talebi ve emisyonları diğer OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkelerine kıyasla hızla artan Türkiye’nin, mevcut enerji görünümü söylemi, yerli kömürün ve yenilenebilir enerjinin kullanımının artırılmasına odaklanıyor. Türkiye’nin ithal doğal gaza olan bağımlılığı ve enerji ithalatının cari açığının artırması, arz fazlası içeren elektrik piyasasının karbon yoğun görünümündeki belirleyici faktör denilebilir.Türkiye’nin ekonomik entegrasyonu ve liberalleşmesi son 10 yılda ülkenin ekonomik gelişmesinin temel itici güçleriydi ancak Türkiye şu anda bir ekonomik yavaşlama ve durgunlukla karşı karşıya. Bu durum COVİD-19’un etkisi ile Mart 2020’den bu yana daha da kötüleşti. Ekonomik durgunluk enerji sektörünü etkilemiş ve emtia riskine maruziyeti artırdı.

Türkiye ekonomisi enerjide düşük karbonu mu tercih edecek yüksek karbonu mu?

Rapora göre Türkiye’nin enerji sektörü bir yol ayrımında. Ülkemiz bu noktada ya verimliliğe yatırım yaparak ve düşük karbon teknolojileri kullanarak karbonsuzlaşma yönünde bir yol izleyecek ya da bundan sonraki 20-30 yılda enerji sektörüne yatırım potansiyelini kilitleyecek atıl varlık riskli yüksek-karbon teknolojilerine dayalı mevcut durum senaryosunu devam ettirecek. Birinci yolun seçilmesi halinde Türkiye’nin cari açığı üzerinde, enerji altyapısının yerli ya da ithal kaynaklarla karşılanmasına bağlı olarak geniş çaplı yansımaları olabilir.Türkiye’nin enerji görünümü Paris İklim Anlaşması’na uyumlu değil ve mevcut seviyelerine kıyasla sera gazı emisyonlarının iki katına çıkacağı öngörülüyor. Türkiye’nin emisyonları mevcut politikalar çerçevesinde daha da artacak. Diğer yandan, olağan senaryonun devam etmesi durumunda öngördüğünden daha az karbon salımı yapacağını gösteriyor.

Enerji dönüşümündeki planlar 2023 hedeflerinin ötesine taşınmalı

Fotoğraf; Raymond Forbes.
  • Raporda, enerji dönüşümünün uzun vadeli bir süreç olduğu belirtilerek, bugün alınan kararların enerji sektörü ve iklim değişikliği üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılabilmesi ve atıl varlık riskinden kaçınılması için değerlendirmelerin uzun vadeli yapılması, stratejik planların 2023 yılı hedefleri ötesine taşınmasının gerekli olduğu vurgulandı.
  • Günümüzdeki linyitin payının artırılmasına yönelik planlar, ülkenin enerji sistemini önümüzdeki 30-40 yıl boyunca emisyon yoğunluğu yüksek olan altyapılara dayalı olması riskini taşımakta. Termik santrallerden üretilen elektriğin taşıdığı büyük ölçekli siyasi, ekonomik, iklimle ilgili ve finansal riskler, bu teknolojinin sürdürülebilir olmadığını ortaya çıkarıyor. Küresel ölçekte kömür sektörü, maliyet açısından rekabet edilebilirliğinin düşmesi nedeniyle piyasadaki yerini kaybediyor. Türkiye’nin linyite olan bağımlılığının artması, enerji dönüşümünü etkin maliyetli ve finansal açıdan sürdürülebilir alternatiflere dayandıran ülkelere kıyasla rekabet gücünü azaltıyor.
  • Rapor diyor ki: "nükleer teknoloji, çevresel, sosyal, siyasi ve piyasa koşulları açısından değerlendirildiğinde sürdürülebilir değil." Nükleer enerjinin kaynak bağımlılığı, mevcut piyasa dinamiklerindeki yeri, depremle ilişkili riskleri ve bu teknolojinin toprak, su, geçim kaynakları üzerinde, gelecek nesilleri ve türleri etkileyecek şekilde yarattığı riskler, nükleer teknolojinin yaşam döngüsü boyunca sebep olduğu darboğazları Türkiye açısından daha da artırıyor.
  • Doğal gaz, ekonominin karbondan arındırılması kapsamında uzun vadeli bir çözüm değil. Doğal gaz olmadan düşük karbonlu ekonomiye geçiş mümkün. Köprü yakıtı olarak bilinen doğal gazın gelecekte oynayacağı rol ise son derece sınırlı görünüyor.
  • Yenilenebilir enerjinin ekonomik ve teknik açıdan elverişli hale gelmesi, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini artırması açısından kolaylaştırıcı bir ortam sağlıyor. Yenilenebilir teknolojiler, enerji sisteminin karbondan arındırılması için vazgeçilmez bir faktör. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin maliyetlerindeki önemli düşüş, enerji üretiminde yeni bir dönem başlattı.
  • Mevcut sosyo-teknik sistem, geçim kaynakları, toplum ve ekonominin genelini olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin tatlı su kaynakları, biyolojik çeşitliliği ve geçim kaynakları, iklim değişikliğinden ve elektrik üretimi amacıyla inşa edilen altyapılardan olumsuz etkilenmekte.
  • Türkiye’nin uzun vadeli enerji dönüşümünde, teknolojik, ekonomik ve toplumsal dönüşümde yaşanacak etkiler sebebiyle, toplumsal diyaloğunun kurulması acil bir gereklilik.

Avrupa Yeşil Düzeni nedir?

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, Aralık 2019’da AB’yi iklim değişikliği ile mücadelede küresel bir lider haline getirmeyi ve aynı zamanda istihdam yaratmayı amaçlayan yeni Avrupa Yeşil Düzeni teklifinin genel hatlarını açıklamıştı. Avrupa Yeşil Düzeni, Avrupa'nın doğal sermayesini korumak, sürdürülebilir ulaşım, iklim nötr olmak, temiz-güvenilir-uygun fiyatlı enerji, Avrupa'da sıfır kirlilik, üreticiden tüketiciye, tarım ve kırsal alanların dönüşümü, modernleştirilmiş ve basitleştirilmiş bir ortak tarım politikasını kapsıyor.Kaynak;CAN Europe