Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimi 14 Mayıs Pazar günü itibariyle gerçekleşti. Tarihinin rekor katılımı olduğu bilgisi sosyal medyada konuşuluyordu. Gelişmelerin yaşandığı süreçte çok sayıda bilgi konuşulurken, hangi bilginin doğru hangisinin yanlış olduğu merak ediliyor.
YSK Başkanı Yaptığı Açıklamada Konuya Açıklık Getirdi
Ülke gündemini oldukça meşgul eden seçim, nihayet sonuçlandı. Seçime katılım oranları yüzde 90’ın üzerinde olarak konuşulurken, YSK başkanı yaptığı açıklamada konuya açıklık getirdi.AA’nın paylaştığı resmi olmayan verilere göre, yurt içi ve yurt dışında toplam 55 milyon 761 bin 445 seçmen sandık başına gitti. Yine AA verilerine göre yurt içi katılım yüzde 88.84, yurt dışı katılım ise yüzde 53.20 şeklinde açıklandı.
Türkiye’de ‘Seçim Sandığı’ Tartışmaları
YSK Başkanı Ahmet Yener, 14 Mayıs tarihli önemli seçim için sandıkların yüzde 100’ünün açıldığını belirterek, “Seçime katılım oranı yüzde 88,92 olarak gerçekleşmiştir. Yurtdışında ise yüzde 52,99 oranında katılım gerçekleşmiştir. Yurtdışında veri girişi devam eden 35 bin 874 oy bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.Süleyman Demirel Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden Prof. Dr. Hakan Mehmet Kiriş’in, seçime katılım oranlarıyla ilgili bir makalesi var. “Türkiye’de ‘Seçim Sandığı’ Tartışmaları: Seçime Katılma Oranlarının Anlamı ve Önemi” isimli makalede Prof. Dr. Kiriş, “Serbest ve adil seçimler, çağdaş demokrasilerin ayırt edici özelliklerinden biridir. Seçmenlerin sandık başına gelmeleri, siyasal sistemin meşruiyetini onayladıkları anlardan biri olmaktadır” ifadelerini kullanıyor.
Seçime Katılma Oranları Nasıl Değerlendirilmeli?
Bununla birlikte yerleşik demokrasilerde seçime katılma oranlarının giderek gerilediğini belirten Prof. Dr. Kiriş, “Bu durum, günümüzde demokrasinin yaşadığı krizlerden birini oluşturmaktadır. Oysa seçmenler, siyasal sisteme yabancılaştıkları için olduğu kadar memnun oldukları için de sandık başına gitmiyor olabilirler. Dolayısıyla seçime katılma oranlarının değerlendirilmesi bakımından bazı ortak konu ve etkenlerden söz edilebileceği gibi, her ülkenin öznel koşullarının oluşturduğu unsurlar da tartışılmalıdır” diyor.Söz konusu makalenin sonuçlarından biri, batı demokrasilerinde neredeyse istikrarlı bir şekilde düşen katılma oranlarına karşın; 1960-1970’li yıllarda Türkiye’de benzer bir görünümün olması ancak 1980 sonrasında Türkiye’de katılım oranlarının artması olarak tespit edildi. Prof. Dr. Kiriş, “1969 seçimleri Türkiye’de gerçekleşen en düşük katılım oranına sahne olurken 1980 sonrasındaki en düşük katılma oranı 2002 seçimlerindedir. Yine 1980 sonrasında temsil bakımından seçim barajının ortaya çıkardığı dengesizlik indekslerde ölçülen skorlara yansımaktadır” dedi.
Seçmen Katılımı 3 Temel Yaklaşımla Ele Alınabilir
Seçmen katılımını ele alan üç temel yaklaşımın bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Kiriş, “Bunlar; rasyonel tercih yaklaşımı, sosyolojik yaklaşım ve siyasal etkinlik yaklaşımıdır. Gerçekten de bu alanda yapılan pek çok araştırma seçime katılmanın ve oy kullanmanın (ve tabii, seçime katılmamanın ve oy kullanmamanın da) yaş, eğitim, meslek, gelir, medeni durum, istihdam durumu, din, dil, mezhep, kimlik, kampanyaya erişim ve fayda – maliyet ilişkisi gibi pek çok açıklayıcı değişkeni olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte söz konusu bu değişkenlerin, farklı ülkelerdeki seçmenlerin oy verip vermeme ya da oylarındaki eğilimin yönü ile ilgili oynayacağı rol farklılaşabilmektedir. Örneğin yaş veya eğitim gibi göstergeler, katılımı arttırıcı işlev görebileceği gibi tersi bir işlev de görebilir” ifadelerine yer verdi.
Seçim Sandığı Halen Ana Gösterge Olmayı Sürdürüyor
Türkiye’de güncel siyasette son dönemde tartışılan en önemli konulardan birinin, demokrasinin temel ölçütünün seçim sandığına katılma oranı ve bu sandıktan çıkan sonuç olup olmadığı konusunu ele alan Prof. Dr. Kiriş, “Gerçekten de temsil esasına göre işleyen demokrasilerin sahip olduğu en yaygın ve en kurumsal siyasal katılma yolu olarak seçimlerde oy kullanmayla temsili mekanizmalara gelecek kişileri belirleme/etkileme yetisi ön plana çıkmaktadır” şeklinde açıkladı.İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’ndan alıntı yaparak, seçimlerin siyasal otoritenin değişimi sorununa kalıcı bir çözüm getiren, hükümetin politikalarını denetleyen ve etkileyen, siyasal sistemin meşruiyetini sağlayan, koruyan ya da ortadan kaldıran bir mekanizma olduğunu belirten Prof. Dr. Kiriş, “Diğer bir deyişle pek çok ve çeşitli siyasal katılma yoluna karşın, seçim sandığı halen daha gelişmiş ve gelişen olarak sınıflandırılabilecek demokrasiler için kullanılagelen ana gösterge olmayı sürdürmektedir” diyor.Kaynak: