Popüler bilim oluşumları arasında önemli bir yer edinen YouTube kanalı Bebar Bilim, kadınların popüler bilim içeriklerine olan düşük ilgisini vurgulayan bir paylaşım yaptı. Kanalın sosyal medya hesaplarında yayınladığı istatistikler ve bu istatistiklere dair görüşleri, Türkiye'de bilim iletişimi ve kadınların bu alandaki katılımına ilişkin ciddi bir tartışmayı ateşledi.

Bebar Bilim Kanalı YouTube ve Instagram takipçilerinde kadın ve erkek takipçilerin oranlarını paylaştı. Instagramda %25 oranında kadın takipçileri varken bu oranın YouTube kanalında %17'ye düştüğünü ifade ettiler.

Bebar Bilim, YouTube ve Instagram takipçilerinin cinsiyet dağılımını paylaşarak şu soruyu sordu:

"Kadınların bilim izleyicisi olmamasının nedeni nedir ve bu konuda neler yapılabilir?"

Sosyal Medyada Geniş Yankı Buldu

Paylaşım, kısa sürede X (Twitter) başta olmak üzere birçok sosyal medya platformunda ses getirdi. Kullanıcılar, kadınların bilim içeriklerine daha az ilgi göstermesinin nedenlerini kendi bakış açılarından değerlendirdi. Bu değerlendirmede toplumda hala cinsiyetçi kalıplarla düşünen çok fazla birey olduğu da gözlemlendi. Sosyal medyada yer alan tepkilerin geneli şu başlıklar içinde dağıldı:

  • Kadınların sosyal medya kullanım tercihleri: Kadın kullanıcıların bir kısmı bilimsel içerik için YouTube ve Instagram yerine makale okumayı tercih ettikleri belirtti.
  • Kadınların zaman darlığı: Bazı kullanıcılar, kadınların özellikle ev işleri, çocuk bakımı gibi sorumluluklar nedeniyle bilim içeriklerine vakit ayıramadığını savundu.
  • İlgi alanları algısı: Bazı kişiler, kadınların bilime değil, makyaj, moda veya astroloji gibi konulara yöneldiğini öne sürdü. Bu yorumlar, cinsiyetçi önyargıları yansıttığı için eleştiri aldı.
  • Eğitim ve toplumsal yapı: Kadınların bilimle ilgili içeriklere yönelmemesinde toplumsal rollerin, eğitim politikalarının ve bilim iletişiminde kullanılan dilin etkili olduğu tartışıldı.

Sosyal Medya Tepkileri

X (Twitter) kullanıcısı @busratemuur, kadınların bilim içeriklerini izlemek için yeterli zamanlarının olmadığını şu şekilde dile getirdi:

“Sizin kanalızı daha önce duymamakla birlikte kadınların youtube a ayırdığı saate dair bir istatistik varsa o zaman daha rahat kıyaslama yapılabilir. Birkaç takip ettiğim kanal var (tarih obası, evrim ağacı vb) onları da bulaşık yıkarken izleyebiliyorum.”

Bazı kullanıcılar bu durumun nedenlerini toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden yorumladı. @metingulerr_ adlı kullanıcı şu tespitlerde bulundu:

“Bu algılar ve bariyerler kız çocuğuna sürekli ‘matematikte başarılı olamazsın’ ya da ‘sen ne anlarsın, kız başına’ gibi normlar dayatır ve onu ‘kadınlık’ kalıbı içine sokmaya çalışır. Çocuk, ‘tamam, bunlar erkek işi’ gibi bir yanılgıya kapılır. Yapay zekâ algoritmaları da bu eşitsizliği pekiştiriyor; kadınlara yemek tarifleri ve makyaj videoları, erkeklere ise teknoloji videoları öneriliyor.”

Bir diğer kullanıcı, @DaisyBumkeyk, bilim içeriklerini erkeklerden tüketmenin güvenli hissettirmediğini belirtti:

“Herhangi bir öneri vermem durumunda ‘mansplaining’ ya da kitle yönlendirilmesi ile linç yeme önyargısı nedeniyle izlemek istemiyorum. O yüzden aktif etkileşimin olmadığı belgesel veya makaleleri tercih ediyorum.”

Sorunun Kökleri

Bu tartışmanın bilim tarihçisi Derya Gürses Tarbuck tarafından yapılan bir katkı, sorunun daha derin nedenlerine işaret etti. Tarbuck, kadınların bilimde görünmezliğine dikkat çeken Mathilda Etkisi’ni hatırlatarak şöyle yazdı:

“Mathilda Etkisi, bilim ve akademide kadınların başarılarının sistematik olarak küçümsenmesi anlamına geliyor. Türkçede bu konuda sadece bir çocuk kitabı var. Alalım, okutalım.”

Bu bağlamda, kadınların bilimle ilişkisinin daha çocuk yaşlarda şekillendiğini, toplumsal normların ve dijital platformların bu ilişkiyi güçlendirmek yerine zayıflattığını söylemek mümkün.

Kadınların Bilim İçeriklerine Yönelik İlgisini Neler Azaltır

Kadınların bilim içeriklerine olan ilgisini etkileyen faktörler, bireysel tercihlerden çok daha derin toplumsal ve kültürel dinamiklere dayanır. Bu durumu anlamak ve çözüm yolları geliştirmek, bilimsel bilginin herkes için erişilebilir olmasını sağlamanın anahtarıdır. Bu konuda dikkat edilmesi gereken noktaları sizin için özetledik: 

  1. Toplumsal Cinsiyet Rolleri:
    Kadınlar, tarih boyunca toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı sorumluluklarla mücadele etmiştir. Günümüzde bile ev içi işlerin büyük bir kısmı hâlâ kadınların omuzlarındadır. Ev işi ve bakım verme işinin kadınlara kalması ve aynı hanedeki erkeklerce bu sorumlulukların paylaşılmaması, kadınların boş zamanlarını sınırlandırarak bilimle (ya da ilgi lanlarındaki başka konularla) ilgili içeriklere yönelmelerini zorlaştırıyor. Kadınlar genellikle "zaman yokluğu" nedeniyle kişisel gelişim ve bilim gibi alanlara daha az vakit ayırabiliyor. Bu toplumsal yüklerin eşitlenmesi, kadınların bilimle daha aktif bir şekilde ilgilenmesi için bir fırsat sunacaktır.
  2. Cinsiyetçi Önyargılar:
    Kadınların bilimle ilgilenmediği ya da bu alanda başarılı olamayacağı algısı, çok uzun zamandır geçmişten günümüze kadar artık kendini gerçekleştiren bir kehanet haline geniş durumda. Kadınların varoluşundan duygusal olduğu, rasyonel olamayacağı, erkeklerinse rasyonel olduğu bilimi anlayabileceği gibi kalıp yargılar kadınları küçük yaşlardan itibaren bilim alanından uzak tutarken, erkekler içinse bilim alanı bir ilgi alanından çok kendini göstermek için bir arenaya dönüşüyor. "Kadınlar bilime ilgi duymaz" gibi kalıp yargıların yaygınlaşması da bilim içeriklerini sadece erkeklerin tüketeceğini varsayarak genellikle erkeklere hitap eden bir dille hazırlanmasına yol açıyor. Bunun da ötesinde toplumdaki bu kalıp yargılar günümüzde dijital medya algoritmaları ile pekiştiriliyor.  Teknoloji ya da evrenin derinlikleri gibi konuların erkeklere, makyaj ya da yemek tariflerinin ise kadınlara önerilmesi, dijital platformlardaki algoritmaların cinsiyetçi bir yansıması. Bu tür önyargılar kadınların bilimle olan bağını henüz başlangıç aşamasında zayıflatıyor.
  3. Temsil Sorunu:
    Bilim alanında, ister bilim insanı olarak isterse bilim iletişimi ve popüler bilim olsun, kadın rol modellerinin azlığı, bilim içeriklerine olan ilgiyi doğrudan etkileyen bir diğer faktör olarak öne çıkıyor. Toplumda kadınların bilimdeki yerinin yeterince vurgulanmaması, genç kadınların bu alanlara yönelme konusunda cesaretini kırabiliyor. YouTube gibi platformlarda bilim içerikleri üreten kadın sayısının erkeklere kıyasla düşük olması da dikkat çeken bir durum. Kadınlara bu tür platformlarda daha fazla yer verilmesi bu durumu olumlu yönde değiştirebilir. Bunun yanı sıra konferans, seminer, online etkinlik gibi etkinliklerde erkek-kadın sayısının dengelenmesi de yine kadınların ilgisini arttıracaktır.
  4. Eğitim Politikaları:
    STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) alanlarına olan ilgi, genellikle çocukluk döneminde şekillenir. Ancak eğitim sistemleri, çoğu zaman kız çocuklarını bu alanlara teşvik etmekte yetersiz kalıyor. STEM odaklı projelerin, bursların ve etkinliklerin artırılması, bu alanda kariyer yapmak isteyen kadınları desteklemenin etkili bir yolu olabilir.
  5. Bilim Tarihindeki Kadınların Görünmezliği:
    Tarih boyunca kadın bilim insanlarının başarıları sıklıkla gölgede bırakılmıştır. Örneğin, Mathilda Etkisi olarak bilinen kavram, kadınların bilimsel katkılarının erkek meslektaşlarının gölgesinde kaldığını açıkça gösterir. Bu durum, kadınların bilime olan ilgisini dolaylı yoldan zayıflatabilir ve genç kadınların kendilerini bu alanda hayal etmelerini zorlaştırabilir.

Ne Yapılabilir? Çözüm Önerileri

  1. Bilim İletişiminde Dahil Edici Bir Dil Kullanımı:
    Bilim içerikleri hazırlanırken, toplumsal cinsiyet normlarını yeniden üreten ifadelerden kaçınılmalı. Kadınların ilgisini çekecek konulara ağırlık verilerek farklı bakış açıları sunulmalı.
  2. Kadın Rol Modellerinin Görünürlüğünü Artırma:
    Kadın bilim insanlarının başarı hikayeleri daha fazla anlatılmalı. Bu, bilimde kadın temsilini artırmaya yardımcı olacaktır. Bilim platformlarında düzenli olarak kadınlara özel seriler oluşturulması, bu alanda daha fazla kadının görünür olmasını sağlar. Örneğin, Bebar Bilim gibi platformlar, kadın bilim insanlarının çalışmalarını öne çıkaran içerikler üretebilir.
  3. STEM Alanlarında Eğitim Fırsatları:
    Kız çocuklarına yönelik STEM projeleri ve burs programları artırılmalı. Bilim alanında kariyer yapmak isteyen genç kadınlar desteklenmeli.
  4. Ev İçi Sorumlulukların Eşit Dağılımı:
    Kadınların bilim içeriklerine zaman ayırabilmesi için ev içi yüklerin eşit paylaşımı gerektiği konusunda farkındalık oluşturulmalı.
  5. Popüler Bilim Platformlarında Kadınların Temsili:
    Bilim platformları, kadınları hedefleyen projeler geliştirebilir. Örneğin, kadınların bilimle ilgili fikirlerini paylaşabileceği ve güvenli bir şekilde etkileşimde bulunabileceği alanlar yaratılabilir. Ayrıca, kadınlara özel podcastler, video serileri ve blog içerikleri üretmek bu yönde etkili bir adım olabilir.

Kadınların bilim içeriklerine daha az ilgi göstermesi, bireysel bir sorun değil, toplumsal bir yapı sorunudur. Bu dengesizlik, sadece kadınların bilimle olan bağını değil, toplumun genel bilim kültürünü de olumsuz etkiler. Ancak daha kapsayıcı bir bilim iletişimi ve eşitlikçi bir yaklaşım, bu durumu tersine çevirebilir. Kadınların sesini ve katkısını bilimde daha fazla duyurmak, sadece kadınlar için değil, herkes için daha aydınlık bir gelecek inşa edecektir.

Bu tartışmaların devamı ve çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi, daha eşitlikçi bir bilim kültürünün oluşumuna katkı sağlayabilir.

Nedir?

Mathilda Etkisi

Mathilda Etkisi, kadın bilim insanlarının başarılarının yeterince tanınmaması ve çalışmalarının erkek meslektaşlarına atfedilmesi olarak tanımlanan bir önyargıdır. Bu kavram, 19. yüzyıl suffragist ve kölelik karşıtı aktivist Mathilda Joslyn Gage’in 1870 yılında yayımlanan "Woman as Inventor" (Kadın Bir Mucit Olarak) adlı makalesinde ilk kez dile getirilmiştir. 1993 yılında bilim tarihçisi Margaret W. Rossiter, bu olguya "Mathilda Etkisi" adını vererek terimi bilim literatürüne kazandırmıştır.

Rossiter, bu etkiyi açıklamak için tarihsel örnekler sunar. Örneğin, 12. yüzyıl İtalyan hekimi Trotula’nın eserleri ölümünden sonra erkek yazarlara mal edilmiştir. Daha modern örnekler arasında Nettie Stevens (cinsiyet kromozomlarının keşfi), Lise Meitner (nükleer fisyon), Marietta Blau, Rosalind Franklin (DNA'nın yapısı) ve Jocelyn Bell Burnell (pulsarların keşfi) bulunmaktadır.

Mathilda Etkisi, Matthew Etkisi ile de ilişkilendirilir. Matthew Etkisi’nde, tanınmış bir bilim insanı, az tanınan bir meslektaşıyla benzer katkılarda bulunsa dahi, başarı genellikle ünlü olan kişiye atfedilir. Mathilda Etkisi, bu tür önyargının özellikle kadın bilim insanlarını nasıl etkilediğini ortaya koyar.

Imposter Sendromu

Imposter Sendromu, bireyin başarılarını içselleştirememesi ve yeteneklerini yetersiz görerek kendisini bir "sahtekâr" gibi hissetmesi durumudur. Bu psikolojik fenomen, kişinin elde ettiği başarılara rağmen sürekli olarak başarısızlık korkusu yaşamasına ve bu başarıların aslında şansa, dış etkenlere veya başkalarının yardımlarına bağlı olduğuna inanmasına yol açar.

Terim, 1978 yılında psikologlar Pauline Clance ve Suzanne Imes tarafından tanımlanmıştır. Özellikle yüksek başarı sahibi kişilerde görülen bu sendrom, kadınlar ve azınlık grupları arasında daha yaygın olabilir. Bunun nedeni, toplumsal cinsiyet rolleri ve sistemik önyargılar nedeniyle bu grupların yeterliliklerini sorgulamaya daha yatkın olmalarıdır.

Imposter Sendromu genellikle şu belirtilerle kendini gösterir:

  • Kendi Başarılarını Küçümseme: Kişi, elde ettiği başarıların gerçek bir yeterlilikten değil, şans veya tesadüften kaynaklandığını düşünür.
  • Mükemmeliyetçilik: Hata yapmaktan aşırı korkma ve her işin mükemmel olması için aşırı çaba sarf etme.
  • Aşırı Çalışma: Başkalarına yetersiz görünmemek için sürekli daha fazla çalışma ihtiyacı hissetme.
  • Başarısızlık Korkusu: Başarıların sürdürülemeyeceğine inanma ve bir gün "maskesinin düşeceği" korkusuyla yaşama.

Imposter Sendromu bireyin özgüvenini, motivasyonunu ve kariyer gelişimini olumsuz etkileyebilir. Ancak bu durumun farkına varmak, sendromla başa çıkmada önemli bir ilk adımdır. Başarıların objektif olarak değerlendirilmesi, destekleyici bir çevre edinme ve gerektiğinde profesyonel yardım alma bu sendromun etkilerini azaltmaya yardımcı olabilir.

Not: Her iki kavram da bilimde kadınların karşılaştığı engellerin anlaşılması için önemli bir perspektif sunar.