İş-hayat dengesi
Wageningen’de iki önemli problemimiz var. Birincisi, burada ev bulmak cidden çok zor, ikincisi ise kampüse saat 9’dan sonra gelirseniz bisikletinizi park edecek yer bulmak zor oluyor. Okulun bisiklet parkında Çarşamba ve Cuma günleri bir azalma oluyordu. Bunu da buradaki bir arkadaşımın söylemesi ile fark ettim. Sonrasında o günleri takip etmeye başladım, tam da arkadaşımın dediği gibiydi. Bisiklet parkında bisiklet sayısının azalmasının sebebi ise o günlerde insanların izinli olmasından kaynaklı idi. Zamanla bazı çalışanların haftada 4 gün işe geldiğini öğrendim, mesela Çarşamba veya Cuma günleri okula gelmiyorlardı. Kimisi burada yarı zamanlı çalışıyor, mesela 3 gün okula geliyor. Geri kalan zamanını ise çocukları ile beraber geçiriyor. Türkiye akademisinde Hollanda gibi uzun vadede ne kadar mümkün bilmiyorum, bence oluru var. Bir yandan devlet üniversitelerinde artık kadın akademisyenler doğumdan bir süre sonra yarı zamanlı olarak çalışmalarına devam edebiliyor. Öte yandan Türkiye’deki özel üniversiteler de yarı zamanlı olarak akademisyenleri istihdam ediyorlar.
Bunun dışında üniversitelerin (özel veya devlet) yarı zamanlı personel istihdam edip etmediğini yazabilir misiniz?
Döngüsel tarım
Yazılarımda okulun dergisi Resource’tan sürekli bahsedeceğim gibi görünüyor. Çünkü kampüste ne var ne yok hepsini bu dergiden öğrenebiliyoruz. Son sayının kapağında bisiklet süren bir profesörün fotoğrafını kullandılar. Bu akademisyen ise Imke de Boer. Derginin kapağında Imke de Boer’i görmemizin sebebi ise son dönemde ağırlıklı olarak kafa yorduğu konu döngüsel tarım (circular agriculture). Hollanda’nın Tarım Bakanı, geçtiğimiz sene döngüsel tarımda Hollanda’yı dünyada lider ülke yapmanın ana hedefleri olduğunu belirtmişti. Tarımsal üretimde ortaya çıkan yan ürünlerin de tarımsal üretime dâhil edilip döngüden çıkmaması olarak tarif edilebilir. Böylece üretimde ortaya çıkan yan ürünler azaltılmış olacak, maliyetin düşmesine de katkıda bulunacağı söyleniyor.
Imke de Boer’e geri dönelim. Kendisi hayvansal üretim alanında şu anda profesör. Uzun yıllar yarı zamanlı akademisyenlik yapmış ve haftada 3 gün okula gelmiş. Bunun ana sebebi olarak ise hayatındaki önceliğin çocukları olmasından kaynaklı olduğunu belirtiyor. Çocuklar biraz da büyüyünce haftada 4 gün okula gelmeye başlamış. 40'lı yaşlarına gelince ise kadrosunu almış (tenure) ve artık çocukları da üniversite çağına geldiği için işine daha fazla zaman ayırmaya başlamış. Röportajı okurken aklımdan hep Türkiye hakkında sorular geçiyordu. Mesela Türkiye akademisinde yarı zamanlı akademisyenliğin aktarımı nasıl yapılır gibi. Bir defasında bulunduğum bir ortamda (akademi değildi) doğum izni alan bir kadının arkasından iş arkadaşları "bize iş yükü bindi" demişlerdi. Şu söz söyleneni en az on yıl geçmiş olmalı. 2016 yılında İş Kanunu'nda çıkan değişikliğe göre çocuk okula gidinceye kadar annelerin kısmi çalışma izni hakkı var ve işveren ayrıca başka bir çalışanı da istihdam edebilir. Böylece kısmi çalışandan kaynaklı ortaya iş yükü hafifletilmiş olur. Buna ne derecede uyuluyor bilmiyorum. Ama son yıllarda doğum sonrası akademisyen kadınların yarı zamanlı okula geldiklerine şahit oldum.
Bilim ahlakı ve hayvan etiği
Wageningen’de zorunlu olarak katıldığım kurslardan biri de Bilim Ahlakı ve Hayvan Etiği kursları (Science Integrity & Animal Ethics) oldu. Bilim ahlakıyla alakalı temel şeyleri anlatan bir ders, eğitim almamıştım. Ama yüksek lisans hocamın bu konuda epey duyarlı olması bir dersten çok daha fazla öğretici olmuştu. Bilim Ahlakı dersinde bazı olayların örnekleri sunuldu. Bu durumda ne yapardınız gibi sorular üzerinden gruplar olarak tartıştık. Sizinle de paylaşayım bazı örnekleri;
Tez önerimi yazmaya başlamak zorundayım, son teslim tarihi yaklaşıyor. Fakat tez danışmanım bir kongrenin organizasyonunda kendisine yardım etmemi istiyor. Kendisine tez önerime odaklanmam gerektiğini, teslim tarihinin yaklaştığını söylediğimde doktoraya başladığımda bu tarz işler için destek vereceğim konusunda anlaştığımızı hatırlattı. Son teslim tarihini kaçırmak da istemiyorum. Bu durumda ne yapmam gerekir?
Abartılı proje başvuruları; Çalıştığım alana özgü proje başvurusu ilanı açıldı. Buna da çok sık karşılaşmıyoruz. İş arkadaşlarımdan birinin proje başvuruları çoğunlukla ikna edici oluyor. Bu projeden gelecek paraya çok ihtiyacım olduğu için ben de ondan yardım istedim. O da "hay hay" diyip kabul etti ve ona yolladığım proje başvurumu baştan yazdı. Son halini okuduğumda gerçekten ikna edici bir proje yazmıştı. Fakat benim yapabileceğimden daha fazlasını vaat ediyordu. Proje çok güzel görünüyor ve ben de bu kaynağı kaçırmak istemiyorum. Son teslim tarihi de yarın. Ne yapmam lazım?
Soruların cevaplarını size bırakıyorum. Biz bi 30 kişi bunları tartıştık, verimli de oldu bizim için. Hayvan Etiği ise bambaşka bir konu. Benim için aslında yeni bir konsept.
Yüksek lisansta bitki çalıştığım için etik kurulu kararı gibi şeylere ihtiyaç duyulmuyor (GDO vs. hariç), "işte ne güzel" filan diyordum. Gel gör ki şartlar değişti. Hatta bununla alakalı etik kuruluna başvuran bir proje örneğindeki eksikleri tartıştık. Projeyi okuduktan sonra, kursun hocası projenin koordinatörü ve biz ise etik kurulu üyeleri olduk. Bu şekilde daha verimli bir kurs oldu.
Kaynaklar;