Yaşadığımız Covid-19 pandemisi biyologların önemini tekrar bizlere hatırlattı. Koronavirüs testlerinden aşı çalışmalarına, ilaç geliştirme çalışmalarından genom analizlerine kadar bu salgında doktorların yanında biyologlar bulunuyor.

Geçtiğimiz günlerde Moleküler Biyoloji Derneği ve Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji Derneği'nin girişimiyle Biyologlar Dayanışma Derneği, Türkiye Biyologlar Derneği ve Tıbbi Biyoloji ve Genetik Derneği'nin girişimiyle Biyologlar İnsiyatifi oluşturuldu ve hemen yüzlerce gönüllü biyolog test merkezlerinde çalışmak için bir araya geldi. Bu süreçte gönüllü çalışmalarına TUSEB "Aziz Sancar Tanı ve Tedavi Merkezi"nde Covid-19 mücadelesine katılan Dr. Şeyma Gökdemir'le hem kendisi hakkında hem de süreç hakkında konuştuk.

Bize kendinizden bahseden misiniz? Neden biyoloji?

Ben ailemin tek çocuğu olarak dünyaya geldim ve hep ilgi odağıydım. Fikirlerine her zaman değer verilen bir çocuk olarak büyüdüm. İlkokulda da her zaman ilgi çekmeyi seven başarılı, içindeki farklılığı dışına da yansıtmaya çalışan, bir o kadar da zeki, meraklı ama afacan bir öğrenciydim. Bilime olan ilgim ilköğretim çağlarımda fen bilgisi öğretmenime olan hayranlığımla başladı. Öğretmenimin ilgisini çekebilmek için o yaşta Bilim Teknik dergileri okurdum.

Eğitimim ilerledikçe fen aşkım biyoloji, fizik, astronomi ve kimya olarak dallara ayrıldı ama biyoloji içlerinde her zaman kendime yakın bulduğum bir alandı. Benim vücudumda, hücrelerimde olan biteni, veya çevremde olan en ufak ayrıntıların bile içinde sakladığı canlılık gizemini çözmek çok ilgi çekiciydi bu nedenle biyoloji bilimi hayatımın merkezine yerleşmiş oldu.

Eğitim hayatınızı anlatır mısınız? Nasıl başladı? Neler yaptınız ve hangi konuları çalıştınız?

Aslında lise 2. sınıfa kadar hayattan ne istediğini gerçekten bilmeyen ama içindeki merakı da susturamayan bir öğrenciydim. Fen aşkım bakiydi ama yüksek öğretim bunun için gerekli miydi bunu bile sorgulamıştım. Ama lise 2. Sınıfta anladım ki evet asıl önemli olan eğitimdi. Bunun için kendimi adamaya karar vermiştim. Bu büyümenin ne demek olduğunu anlamaktı benim için. Artık hayatımın ipleri benim elimdeydi yolumu çizmem gerekiyordu. O nedenle üniversitede hep fen bilimlerine yoğunlaştım. Gönlümden geçen biyolojiydi ve zorlu bir süreçten sonra bunu başarmıştım.

Karadeniz’in çok güzel bir şehrinde Biyoloji okumaya başlamıştım. Yine üzerinde yoğunlaşacağım konular üzerinde kesin kararı verebilmem için bu bilimin ayrıntılarını görmem gerekiyordu. Birçok laboratuvarda hocalarımın yanında çalıştım. Hatta 4. Sınıfta Karadeniz’in makro faunasıyla ilgili bir projede bile çalıştım. Deniz canlılarıyla çalışmak inanılmaz eğlenceliydi ama gönlüm moleküler düzeydeki dünyayı keşfetmekten yanaydı. O nedenle mikrobiyoloji, moleküler genetik ve biyokimya üzerinde yoğunlaştım.

Şimdi önüme çıkan çalışma konuları ve benim kendimi sürekli geliştirme isteğim nedeniyle geriye dönüp baktığımda; doktoramı aldığım bitki moleküler biyolojisine ek olarak nanobiyoteknolojiden, adli genetiğe, mikrobiyolojiden epigenetiğe, biyoinformatiğe kadar farklı konularda çalışmalar yaptım. Hala meslek hayatım da kendime ne katabilirim düşüncesiyle yaşamaya ve öğrenmeye çalışıyorum.

Türkiye'de biyologların yeterince önemsendiğini düşünüyor musunuz? Devlette ya da özel sektörde biyologlar işlerini yapabiliyor mu?

Üzülerek düşünemiyorum. Çünkü temel bilimlerin değeri ülkemizde yok denecek kadar az. Ben biyoloji okuyorum dediğimde insanlar “Ee ne olacaksın sen şimdi?” sorusunu sorup duruyorlardı. Çünkü üniversite okuyorsan; doktor, mühendis öğretmen, avukat gibi ağız dolduran mesleklerden birini edinmen gerekirdi. İnsanlara göre bilim insanı olmanın mesleki olarak hiçbir değeri yoktu.

Günümüzde ciddi bir pandemide çok değerli meslektaşlarım ön safhalarda çalışıyor olsalar da ne yazık ki ne devlette ne de özel sektörde biyoglara layık olduğu değeri veremiyorlar. Devlet, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda biyolog atıyor. Özel sektörde durum biraz daha iyi, özellikle biyoteknolojinin gelişmesiyle özel sektörün biyolog istihdamı artıyor ama orada da yapılan işlere göre maaşlar düşük, şartlar ağır oluyor.

TUSEB "Aziz Sancar Tanı ve Tedavi Merkezi" 'nde çalışmaya başladınız. Hikayeniz nasıl başlıyor? Nasıl başvurdunuz, daha sonra eğitim ve diğer süreçler neler oldu? Bu süreçte yaşadıklarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Moleküler biyoloji derneklerinin sosyal medya hesaplarında pandemide çalışacak gönüllü biyologlar için başvuru formlarının oluşturulduğunu gördüm. Mesleki değerimizin anlaşılabilmesinin yanı sıra dünyanın muzdarip olduğu bir pandemide insanlar için vermem gereken mücadeleyi, mesleğim sayesinde verebilecektim.

Hem moleküler hem de mikrobiyoloji alt yapımdan dolayı bu işte bulunmam gerektiğini ve gerçekten yararlı olabileceğimi düşündüm. Çünkü hastanelerde hekimler ve diğer tüm sağlık personelleri çalışıyordu ama qRT PCR bilmek özel bir uzmanlık gerektiriyordu bu da biyologların işiydi.

Daha sonra online bir toplantıya davet edildim. Başından beri “Ben bu işin içinde olmalıyım.” düşüncesiyle yanıp tutuşuyordum. Benim gibi düşünen meslektaşlarımla bir araya gelip bir dizi eğitimden geçtik. Çünkü burası bir CMP laboratuvarıydı ve çalışma standartları üniversite ve hastane laboratuvarlarından farklıydı.

Türkiye’nin sayılı laboratuvarlarından, Aziz Sancar gibi önemli bir bilim insanının ismini taşıyan bir merkezde çalışıyor olmak gerçekten heyecan ve gurur verici. Bu süreçte TUSEB personeli her türlü desteğini gösteriyor, özellikle laboratuvar sorumlumuz Pınar Hanım, yönetimden Güzen Hanım, Merve hanım ve ismini sayamadığım daha niceleri gece gündüz demeden hem bizim motivasyonumuz ve sağlığımız için hem de pandeminin gidişatını durdurmak için ciddi bir özveri gösteriyorlar. Bu insanları tanımak için keşke böyle bir pandemi vesile olmasaydı ama bu sürecin bana kattığı herşeyin çok değerli olduğunu düşünüyorum.

Umarım bu salgından en kısa zamanda kurtuluruz da başka bilimsel çalışmalar için böyle laboratuvarlarda çalışıp, güzel deneyimler elde edebiliriz diye umuyorum.

Genç biyolog adaylarına ve diğer meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz nelerdir? Neler önerirsiniz?

Bence Dünya’yı bilim kurtaracak, eğer yapacağınız işi yani biyolojiyi sevmeyecekseniz sakın bu yola girmeyin derim. Çünkü biyoloji gerçekten sevilmeyi ve öğrenilmeyi hak eden bir bilimdalıdır.

Üniversite sınavında puanınızın yettiği için tercih edeceğiniz bir bölüm değil. Farklılık yaratmayı ve farkındalığınızın artmasını istiyorsanız, soluduğunuz havadaki mikroorganizmayı, kanınızdaki alyuvarın hareketini, uçan kuşun rengini, yüzen balığın cinsini ve içinde “canlı” bulunan herşeyi merak ediyorsanız biyolojiyi seçin.

Çünkü biyoloji; herşeye rağmen ciddi bir mücadele vermeniz gerekse bile keşfetmeye ve yaşamaya değer bir aşktır.

Dr. F. Şeyma Gökdemir'i Twitter'dan ve Instagram'dan takip edebilirsiniz.

https://twitter.com/cryzanthem/status/1248923888643379201?s=20

https://www.instagram.com/p/B-kC0zwHjx4/