Göbeklitepe arkeoloji çalışmalarını ve din arkeolojisini Mardin Artuklu Üniversitesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Bilal Toprak ile konuştuk. Din Arkeolojisi ve Göbekli Tepe kitabını da sorduğumuz Dr. Bilal Toprak, Göbeklitepe arkeoloji araştırmalarının birçok durumda dinler tarihinden ayrı olarak düşünülmemesi gerektiğini belirterek, din arkeolojisi çalışmalarıyla beraber yürütülmesini öneriyor.Göbeklitepe, Şanlıurfa'nın Örencik köyü yakınlarında bulunan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur. 1963 yılında İstanbul ve Chicago üniversitelerinin ortak düzenlediği yüzey çalışmasında keşfedilen alanın önemi, 1994 yılından sonra başlatılan kazı çalışmalarıyla ortaya çıktı. Göbeklitepe'nin 12 bin yıl öncesine dayanan bir kült merkezi olduğu anlaşıldı. Bu yapıların ortak özelliği, T biçimindeki 10-12 dikilitaşın yuvarlak planda dizilmiş, aralarının ise taş duvarla örülmüş olmasıdır. Yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olan avcı-toplayıcı insan toplulukları döneminde, şehir hayatına henüz geçmeden inşa edilen ilk tapınak olarak bilinen Göbeklitepe'nin yaklaşık 12 bin yıl öncesinde nasıl tasarlandığı halen cevap bulamadı. Göbeklitepe, Mısır Piramitleri'nden ve İngiltere'deki Stonehenge'den yaklaşık 7 bin 500 yıl önce inşa edilmiştir.Mardin Artuklu Üniversitesi Dinler Tarihi Anabilim Dalında görevli öğretim üyesi Dr. Bilal Toprak, Göbeklitepe arkeoloji çalışmalarının din arkeolojisi bağlamındaki önemini araştırıyor. Bu konuda birçok çalışmaya imza atan Dr. Toprak, ülkemizdeki ilk din arkeolojisi çalışması olarak kabul edilen Din Arkeolojisi ve Göbekli Tepe isimli kitabını yayımladı. Dr. Bilal Toprak'a kitabının yanı sıra, arkeoloji ile din arasındaki ilişkiyi, Göbeklitepe'nin gerçekten bir inanç merkezi olup olmadığını, din arkeolojisi önerisini ve birçok konuyu sorduk.

Göbeklitepe Arkeoloji ile din arkeolojisinin ortak çalışma noktaları neler?

Foto; T.C. Kültür ve Turizm BakanlığıGöbeklitepe Arkeoloji ile din arasında nasıl bir ilişkiden söz edilebilir? Arkeolojinin din algısı nedir?Dr. Bilal Toprak:"Din ve arkeoloji arasındaki ilişki oldukça ilginç bir seyir izliyor. Bilindiği gibi arkeoloji maddi kültür üzerinden, geçmiş insan toplulukları hakkında bizlere bilgiler sunuyor. Ancak modern bir bilim olarak ortaya çıkışından 1960’lara kadar arkeolojinin din ile çok fazla ilgilenmediğini görüyoruz. Çünkü bu dönemde egemen olan paradigmaya göre arkeoloji bilimi, geçim ekonomisi ve kısmen sosyal organizasyonlar hakkında bilgi verebilirdi. Soyut olarak düşünülen din ve maneviyat gibi alanların arkeolojik veriler üzerinden anlaşılamayacağı ve dolayısıyla arkeolojinin bu alanlarla ilgilenmemesi gerektiği düşünülmüştür. Oysa modern anlamda arkeolojinin ortaya çıkışını sağlayan etmenlerin başında Kitab-ı Mukaddes’teki şehirleri bulma arzusu gelmekteydi. 1960’lardan itibaren din artık arkeolojinin çalışma alanına girdi ve son 30 yıldan bu yana ise bu çalışmalarda nitelik ve nicelik açısından ciddi bir yükseliş gözlemlenmektedir."

Türkiye'deki ilk din arkeolojisi çalışmasını Dr. Bilal Toprak yaptı

Dr. Bilal Toprak'ın Din Arkeolojisi ve Göbekli Tepe kitabı çıktı.

Türkiye’de din arkeolojisine önem veriliyor mu sizce? Ülkemizde akademide çok az çalışma var diye biliyorum.Dr. Bilal Toprak:"Türkiye’de din ve arkeoloji kelimelerinin çok fazla bir arada kullanılmadığını görüyoruz. Bunun birçok sebebi var elbette ama temelde iki nedenden söz edilebilir; ilki, Türkiye’de arkeoloji alanında kurumsal tartışmaların çok fazla bulunmamasıdır. İkincisi ise arkeoloji bilimi ile din bilimleri arasında bulunan ön yargı duvarıdır. Şahsen bir dinler tarihçisi olarak bu önyargının varlığının her iki alandaki uzmanlardan kaynaklandığını düşünüyorum. İki alan da birbirlerinin çalışmalarını görmezden geliyor. Oysa çoğu zaman ortak konular çalışıyorlar ama birbirlerinin varlığından haberdar değiller. Aslında bu kitabın temel hedefi de bu. Dinler tarihi ve arkeoloji arasında ortak bir çalışma alanı olarak din arkeolojisini önermek. Dolayısıyla bu kitap, din arkeolojisi alanında ülkemizde yapılan ilk çalışma olma özelliğine sahip. Umarım bu kitap bundan sonra yapılacak çalışmalara bir kapı aralar ve Türkiye sahip olduğu kültürel mirası daha geniş bir çerçevede bilgiye dönüştüren bir merkez halini alır."Din Arkeolojisi ve Göbekli Tepe kitabınızda din arkeolojisini önererek, arkeolojinin dinler tarihi ile ortak çalışmasını tavsiye ediyorsunuz. Size göre din arkeolojisi nedir? Yeni bir disiplin midir, yoksa, disiplinlerarası bir alan mı? Din arkeolojisinin arkeolojik buluntuları anlamaya katkısı ne olacaktır?Dr. Bilal Toprak:"Yaşadığımız dönem disiplinlerarası çağ olarak adlandırılmasına rağmen özellikle ülkemizde interdisipliner çalışmaların son derece sınırlı olduğunu görüyoruz. Bu çok ilginç bir paradoks. Günümüzde artık hiçbir disiplinin tek başına bir meseleyi bütüncül olarak ortaya koyamayacağı ve insanlığın problemlerine çözüm üretemeyeceği aşikâr bir durumdur. Bu sebepten ötürü sizin de ifade ettiğiniz gibi ben din arkeolojisini yeni bir disiplin olarak değil disiplinlerarası bir alan olarak öneriyorum. Din arkeolojisi, dinler tarihçilerinin ve arkeologların birlikte kazı gerçekleştirdikleri, ortak soru(n)lara cevap/çözüm ürettikleri bir zemindir. Böylece, arkeolojinin ve din bilimlerinin müktesebatını bir araya getirmek suretiyle bilgi üretme süreci gerçekleşir. Aksi halde arkeoloğun tek başına geçmişi yorumlaması mümkün olmayacaktır. Burada sosyal bilim alanındaki birçok araştırmacının birlikteliğiyle zengin bir yorum dünyası ortaya çıkar. Bu durum hayatın tüm alanları üzerinde etkili olan dinin anlaşılmasına da önemli bir katkı sağlayacaktır."

Yöre halkı tarafından Göbeklitepe uzun yıllar boyunca bir ziyaret alanı olarak biliniyordu

Foto; T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı

Göbeklitepe arkeoloji çalışmalarının yer aldığı bölgenin dinler tarihi açısından önemli olduğu biliniyor. Kazılardan önce insanlar burada hangi dini pratikleri gerçekleştiriyordu? Bu güncel pratiklerle tepenin altındaki prehistorik kalıntılar arasında bir bağlantı olabilir mi yoksa sadece tesadüf müdür?Dr. Bilal Toprak:"Evet, bu gerçekten de ilginç bir durum. Burası öteden beri yöre halkı tarafından 'Ziyaret' ve 'Göbekli Ziyareti' olarak anılıyor. Konar göçerler ve çevredeki köylüler burayı genellikle nisan aylarında ve tercihen cuma günleri ziyaret ederek, hayvanlarını tepenin etrafında dolaştırıyor ve kurban kesip birbirlerine ikram ediyor. Şifa bulmak, çocuk sahibi olmak gibi çeşitli dileklerinin gerçekleşmesi için insanların buraya geldiği, ziyafetlerin verildiği ve duaların yapıldığı biliniyor. Üstelik bu uygulamaların ilk olarak ne zaman başladığı da bilinmiyor. Peki, bu durumda yerin altındaki kadim insanların inşa ettikleri yapı ile bu dini uygulamalar arasında bir ilişki kurulabilir mi? Her şeyden önce bunu bir rastlantı olarak değerlendirmek çok zor. Yöre halkının coğrafya ve yer şekilleri ile ilgili bilgileri büyük bir öneme sahip bu noktada. Dolayısıyla yöre halkının Göbeklitepe’nin farklılığını anlamaması imkansızdır. Üstelik çevreye hâkim bir tepe burası. İnsanlar muhtemelen toprağın altında ne olduğunu bilmiyorlardı, en azından modern dönemde durum böyle. Ama kanaatimce Göbeklitepe’nin ayırt edici özelliğinin farkındaydılar."

"Geçmişi bugünün kavramlarıyla ve yalnızca bir kültürün anlayışıyla inşa edemeyiz"

Foto; T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı

Göbeklitepe ile ilgili farklı yaklaşımlar var. Sizce Göbeklitepe inanç bakımından nasıl bir noktada yer alıyor? Bize Neolitik dönemde yaşayan insanların inanç dünyaları hakkında neler söylüyor?Dr. Bilal Toprak:"Göbeklitepe ile ilgili kurgu daha çok Klaus Schmidt üzerinden devam ediyor. Schmidt, elindeki verilerden hareketle burasının bir tapınak/temple olabileceğini öne sürdü. Çünkü, burada barınakların temel özelliği olan ocaklara ve yaşam alanı için gereken su kaynağına rastlanmıyordu. Dolayısıyla burası kutsal bir alan olmalıydı. Yalnızca din adamlarının veya özel seçilmişlerin girebildiği bir alandır burası. Ancak Schmidt’in vefatından sonra Lee Clare, burasının tapınak olmadığını öne sürdü. Gerekçesi ise kazılarda yemek yapılan ocakların ve su sarnıcının bulunmasıydı. Burada temel problem 'tapınak' kelimesinde yatmaktadır. Diğer bir ifadeyle Greko-Romen düşüncesinin etkisiyle ortaya çıkan tapınak/temple kavramıyla 12 bin yıl önceki Göbeklitepe anlaşılamaz. Yani Göbeklitepe, kutsal olanla olmayanın tümüyle ayrıldığı bir alan olmak zorunda değildir. Pekâlâ birçok dini gelenekte mabedlerle gündelik hayatın iç içe olduğunu görüyoruz. Göbeklitepe yapılarında çeşitli şölenlerin ve aktivitelerin yapılmış olması burasının bir mabed olmasına engel teşkil etmez. Buradaki temel problem geçmişi yalnızca bir kültürün kavramlarıyla inşa etmeye çalışmaktan kaynaklanıyor. Mesela 'kamusal alan' adlandırması da böyle. Modern dönemin kavramlarıyla geçmişi inşa etmeye çalışıyoruz."Göbeklitepe konumu itibariyle neden önemli? Neden Harran ovasına hâkim bir nokta seçilmiştir?Dr. Bilal Toprak:"Her şeyden önce Harran bölgesi dinler tarihi ve peygamberler tarihi açısından önemli bir coğrafya. Elbette ki Göbeklitepe’nin bu coğrafyada yer alması çok önemli. Ayrıca Karacadağ’dan Harran Ovası’nın içlerine varıncaya kadar her tarafa hâkim bir noktada yer alıyor Göbeklitepe. Dağlar, yüksek tepeler öteden beri din tarihi açısından önemli mekanlardır. Buralar, kutsala daha yakın olduğu düşünülen yerlerdir. Ama elbette ki Göbeklitepe’nin konumu aynı zamanda av hayvanlarının geçiş güzergahı olması veya başka sebeplerden ötürü de tercih sebebi olabilir. Buradaki temel problem meseleyi yalnızca tek bir sebebe indirgemek. Birini diğerine feda etmeden çok daha geniş bir perspektiften bakmak gerekiyor. Modern dönemin çok boyutlu karmaşık olduğunu söylüyoruz ama ne hikmetse 'ilkel' olarak nitelendirilen kadim insan söz konusu olduğunda meseleyi basite indirgiyoruz. Oysa onlar da en az bizim kadar karmaşık ve çok boyutlu bir yapıya sahipler."

12 bin yıl öncesindeki bir başarıyı sahiplenmeye yönelik iddialar

Göbeklitepe'nin dışarıdan görünümü. Foto; T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı

Göbeklitepe’nin Adem ile Havva’nın yaşadığına inanılan Aden bahçesi olduğuna ilişkin sorulara cevabınız nedir? Dr. Bilal Toprak:"Aslında tarihte bu durumla çok sık karşılaşıyoruz. Özellikle uzak geçmişteki bir başarıyı kendi milletimize, inancımıza ve ideolojimize mâl etmeye çalışıyoruz. Mesela, Göbeklitepe’yi ön-Türk’lerle ilişkilendirmek ya da Çatalhöyük’teki verileri feminizmin etkisiyle Ana Tanrıça ile ilişkilendirmek gibi… Göbeklitepe klasik anlayışa meydan okuduğu için hemen Kitab-ı Mukaddes’teki Aden Bahçesi (Tekvin 2/8-20) anlatısıyla ilişkilendirildi. 2006 yılında Almanya’da yayın yapan Der Spiegel Dergisi’nde bu konu gündeme getirilmiş ve Göbeklitepe’nin Adem ile Havva’nın yerleştirildiği Aden Bahçesi olduğu iddia edilmiştir. Bu görüşü savunmak üzere Kitab-ı Mukaddes’te adı geçen Fırat ve Dicle nehirleri ve Ararat Dağı öne sürülmüş, ayrıca Karacadağ eteklerinde bulunan ilk evcil buğdaya vurgu yapılmıştır. Ancak bu sadece bir kurgudan ibarettir. Gelecekte Göbeklitepe’den daha eski ve önemli bir yer bulunduğunda muhtemelen Aden Bahçesi de yer değiştirecektir."Göbekli Tepe’deki gibi T şekilli antropomorfik taşlardan oluşan yapılar Nevali Çori, Karahan Tepe gibi çevredeki birçok yerleşimde de bulunuyor. Göbeklitepe’dekiler ise bilinen en ihtişamlı olanları. Ayrıca Göbeklitepe’deki bu yapıların o dönem bilerek toprakla kapatıldığını da biliyoruz. Bu tür bilgileri din arkeolojisi ışığında nasıl yorumlayabiliriz?Dr. Bilal Toprak:"Öncelikle T biçimli dikilitaşların insanı simgelediğini net olarak söylemek güç. Bununla ilgili çeşitli tartışmalar var; dikilitaşların bizzat kendisinden kaynaklanan özel bir anlamı mı var yoksa bunlar bir çeşit taşıyıcı yapı mıdır? Bu durumda daha çok tasvirlere ve hikâye aktarımına odaklanmak gerekiyor. Burada da insanı hayretler içerisinde bırakan zengin bir anlam ve sembol dünyasıyla karşılaşıyoruz. Üstelik Göbeklitepe’deki yapıların benzerlerine Karahan Tepe, Sefer Tepe ve Taşlı Tepe gibi çok sayıda yerleşimde de rastlıyoruz. Dolayısıyla Göbeklitepe kesinlikle yalnız değil ama ilk de değil. Tarihin '0' noktası olmadığı gibi 'dinin doğduğu yer' ve 'ilk tapınak' da değil. Belki elimizdeki verilerden hareketle en fazla kendi dönemi açısından bir zirve olduğu söylenebilir. Göbeklitepe’nin günümüze zarar görmeden ulaşması çok önemli bir durum. Aksi iddialar olmasına rağmen Göbeklitepe yapılarının en azından bir kısmının toprak ile kapatıldığını düşünüyorum. Umarım toprağın bağrında korunmuş olan Göbeklitepe’ye bizler de sahip çıkar ve bunun üzerinden bilgi üretiriz."Kaynaklar;Dr. Bilal Toprak ile e-posta üzerinden söyleşi yapıldıGöbeklitepe hakkında kısa bilgi - T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı