Bu yazı ilk olarak Merve Taşçı'nın Politik Günce sitesinde, burada, yayınlanmıştır. 

Çin Komünist Partisi, 17 yıl önce SARS salgınında yeterince tedbir almamak ve hastalığın ciddiyetini saklamak ile suçlandı. Bugün yaşadığımız koronavirüs pandemisinde de olduğu gibi, SARS virüsü Avrupa, Amerika ve Asya kıtalarında yayılım gösterdi. Daha ölümcül olan SARS’ın bulaşma hızı ise Covid 19 virüsüne göre çok daha düşüktü. Oysa Çin yönetimi böyle bir salgın deneyimi olmasına rağmen aradan geçen süre zarfında kriz yönetimine ve şeffaflığa dair hiçbir ders çıkarmadı. Aksine salgın boyunca otoriter yönetim sergiledi.

İlk koronavirüs vakasının 17 Kasım 2019 tarihine uzandığı ifade edilse de bilinen ilk vaka 1 Aralıkta tespit edildi. South China Morning Post’un haberine göre 15 Aralıkta 27, beş gün sonra ise 60 vakaya rastlandı. Bu vakaların hepsinin çıkış noktası olarak Wuhan’daki pazar gösterilse de o pazara hiç gitmeyen insanların enfekte olduğu tespit edildi. Dolayısıyla virüsün insandan insana bulaş kapasitesinin çok erken tarihte bilindiği, buna rağmen Çin yönetiminin dünya kamuoyunu WHO aracılığıyla en az 4 hafta yanlış bilgilendirdiği aşikar görünüyor.

30 Aralıkta, Dr. Ai Fen, aralarında daha sonra gözaltına alınan doktorların olduğu WeChat grubuna koronavirüs vakasını tespit ettiğini ve herkesin dikkatli olması gerektiğini konu edinen bir mesaj iletti. Akabinde, ilettiği mesaj hızla yayıldı ve 8 doktor yerel yönetimin baskısıyla susturuldu. Dr. Ai Fen ise aynı hastanede çalıştığı Dr. Li Wenliang’in ölümünün ardından bir gazeteye röportaj verdi. Açıklamasında “Böyle olacağını (doktorun ölümünü kastederek) bilseydim hiç gelen baskıya boyun eğer miydim?” dedi ve ocak ayında yerel yönetimin “enfekte olan sağlık personelinin olmadığı” söylemini yalanlayan Dr. Li Wengliang hakkında yönetime rağmen konuştu. Akabinde ise Dr. Ai Fen’den haber alınamadığı ortaya çıktı. İlk kaybolan ya da susturulan Ai Fen değildi. Susturulanların listesi oldukça kabarık olmak ile birlikte bu dönemde açıkça fikrini ifade eden akademisyen, iş adamı ve youtube fenomenleri sıralamanın başını çekti.

Hukuk profesörü Xu Zhangrun, ÇKP’nin doktorlara uyguladığı baskının Çin’in salgını kontrol etmesini zorlaştırdığını belirten eleştiri yazısını 10 şubatta internet üzerinden yayımladı. Ne yazık ki kısa süre içerisinde kaldırıldı. Ardından profesör eve hapsedildi, sosyal medya hesabı kapatıldı ve internet erişimi kesildi. Listedeki bir diğer isim ise Wuhan’dan 100’den fazla görüntü paylaşarak hastanelerin durumunu gösteren 740,000 takipçisi olan avukat Chen Quishi oldu. 30 Ocak tarihinde, Chen polis tarafından arandığını ve ailesinin sorgulandığını takipçilerine duyurdu. “Ölümden bile korkmuyorum, ÇKP’den korkacağımı mı sanıyorsunuz?” sorusu onun son cümlesiydi. 6 şubattan beri ailesi Chen’den haber alamadı.

Ünlü iş adamı ve parti üyesi Ren Zhiqiang ise bu listenin en çarpıcı ismiydi. Çin’in kriz yönetimindeki zaafiyeti ve ifade özgürlüğü üzerindeki tiranlığını açıkça ortaya koyan yazısı nedeniyle sansürlendi. Arkadaşları kendisinden haber alamadı. Reuters haberinden sonra, soruşturma altında olduğuna dair bilgilendirme yapıldı.

Bütün bunların neticesinde, kamuoyu tepkisi giderek arttı. Çin yönetimi ise tepkileri en aza indirgemek amacıyla ulusal ve uluslararası propagandaya başvurdu. İlk olarak, virüsün kaynağının Amerika olduğunu öne sürdü. Böylece halkı antiemperyalizm söylemi adı altında sistemin de yardımıyla tek potada eritebildi. Daha sonra virüsün yayılmasıyla Wuhan kaynaklı vakaların ağırlıkta olduğu ortaya çıksa da halk çoktan gönüllü olarak karantina sürecine girmişti. İtalya’da pandeminin ağır kayıplara yol açmasıyla birlikte ÇKP hem Çin halkına hem de dünyaya “ne kadar başarılı olduğunu” ve hatta yardıma koşabileceğini göstermek amacıyla otoriter yönetimi çare olarak gösterdi ve “yardım diplomasisini” başlattı. Oysa Tayvan, Güney Kore gibi çok daha başarılı ve demokratik ülkeler Çin’in sözde başarısının biricik olmadığını kanıtlamıştı. Hatta Wuhan’da kamyonlarla dağıtılan ölü küllerinin konulduğu kapların sayısının 40 000’nin üzerinde olması, Çin’in bildirdiği vaka ve ölü sayısının güvenilirliğini zayıflattı. Çin’in Türkiye, İspanya ve İngiltere’ye gönderdiği test kitlerinin bağış olmadığı, satın alındığı ve dahası hata payının yüksek olduğu ise daha sonra ortaya çıktı. Nitekim Çin’in genel olarak adlandırdığı ve basına yansıttığı “bağış diplomasisi” tıpkı Çin menşeili maske ve test kitleri gibi yanıltıcıydı.

İlk yayın : https://mervetasci.com/2020/04/09/cinin-kriz-yonetimi/