Sıtma paraziti sifiliz enfeksiyonunun tedavisinde kullanılan bir yöntemdi. Peki nasıl olur da bir hastalık başka bir hastalığı tedavi etmede kullanılır? 20. yüzyıl başlarına dayanan bu tedavi yöntemi, doktor Julius Wagner-Jauregg'e Nobel Ödülü bile kazandırdı. Karger Yayınevi'nin yayımladığı İsveç'in Umeå Üniversitesinden beyin cerrahı Dr. Patric Blomstedt'tin makalesi, ilgi çekiciydi. Makale, tam anlamıyla "beyne sıtma enjekte etmek"ten bahsediyor. Serebral sıtma tedavisi olarak adlandırılan bu tekniğin hikayesi, 1930'lara dayanıyor ve o yıllarda binin üzerinde kişiye yapılan tedavilerde, sıtma hastası bir kişiden alınan kan, ileri derecede sifiliz enfeksiyonu olan hastalara veriliyordu. Hikaye, Avusturyalı doktor Julius Wagner-Jauregg'in 1918'de sıtma nöbetinin paralitik demans hastalarında iyileşme sağlayabileceğini keşfetmesine kadar uzanıyor ve Wagner-Jauregg bu keşfi ile 1927 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü kazandı. O zamanlar nörosifiliz vakalar başka türlü tedavi edilemiyordu ve hastalık, vakalarda kaçınılmaz şekilde bunamaya, psikoza ve ölüme neden oluyordu.Bu tedavi yöntemi göründüğü kadar tehlikeli değildi; çünkü, sifilizden farklı olarak sıtma tedavi edilebilir bir hastalıktır. Sıtma tedavisinin işe yaramasının sebebi olarak, sıtmanın yüksek ateş geliştirmesi ve bunun, sifilitik bakterilerin hayatta kalmasını zorlaştırdığı düşünülmüştü. Bu yöntemin hikayesinin aslında Wagner-Jauregg, hastaların beynine sıtma yerleştirmedi, serebral sıtma tedavisinin geliştirilmesi Fransız psikiyatrist Maurice Ducosté'ye aitti.
İtiraf; Ducosté sıtma parazitini sadece sifiliz vakalarına enjekte etmedi
Ducosté, sıtma tedavisi tekniğinin ayrıntılarını ilk olarak 1932'de yayımladı ancak o zamana kadar 1920'lere kadar uzanan yüzlerce ameliyat gerçekleştirmişti bile. Ducosté'nin tüm hastalarında sifiliz yoktu; şiddetli zihinsel hastalığa sahip kişilerde de tedavi denendi. Kendisi, bu konuda, "Bu yöntemi felçlilerde (yani ileri dönem sifiliz vakalarında) uygulamadan önce şizofren, ensefalit (beyin iltihabı) ve delilerde çok kez kullandım." dedi. Ayrıca Ducosté, deneklerinin beynine sıtma paraziti Plasmodium vivax'ın yanı sıra başka serumlar da verdi; difteri antioksini, kan ve tetanoz toksini, yılan ısırması için kullanılan antikobra serumu bunlardan birkaçı.Ducosté, sifiliz vakalarında yöntemin oldukça etkili olduğunu da şu sözlerle ileri sürmüştü: "Görünüşe göre beyne verilen enjeksiyon, entelektüel yetenekleri harekete geçiriyor, karakteri değiştiriyor, gençlik ve kuvvet sağlıyor. Hastaların birçoğu tedaviden sonra sporcu oldu. Yıllarca iktidarsızlık sorunu çeken erkeklerden bazıları tedavinin ardından çocuk sahibi oldu." Bununla birlikte Ducosté, şizofreni ve diğer sifilitik olmayan bozukluklarda tedavinin o kadar da etkili olmadığını kabul etti.
Yöntem prefrontal lobotomiye ilham mı verdi?
Peki, serebral sıtma tedavisine ne oldu? Ducosté'nin yöntem üzerindeki çalışması 1940'ta sona ermiş gibi görünüyor. Fransa ve birkaç ülkede bir avuç psikiyatrist bu yöntemi denedi ancak hiçbir zaman bu yöntem popüler olmadı. Makalenin yazarı Blomstedt'e dönecek olursa o, Ducosté'nin dünya çapında kabul edilen prefrontal lobotominin gelişimine ilham vermiş olabileceğine dair kanıtları gösterdi.1932 yılında Ducosté, Paris'te bir tıp konferansına katıldı ve hemen ardından Portekizli psikiyatrist Egas Moniz bir konuşma yaptı. Birkaç yıl sonra, Moniz, lobotomiyi geliştiren doktor olarak tanındı. Moniz, terapötik lezyonlara neden olmak için prefrontal loblara saf alkol enjekte etmeyi içeren bir tedavi yöntemi geliştirdi. Moniz, hiçbir zaman Ducosté'yi öncüsü olarak göstermedi ancak Blomstedt, bir bağlantının olabileceğini iddia ediyor. Aslında, Ducosté 'nin kendi yönteminin enjeksiyon bölgelerinde beyne zarar verdiği biliniyordu -zaten kendisi de kabul etmişti-, bu nedenle Ducosté bir anlamda lobotomi yapıyordu. Moniz, Ducosté'nin serumlarının yerine alkol kullanmıştı.Günümüzde, bu tür tehlikeli maddeleri insan vücuduna enjekte eden tedavi yöntemleri artık kullanılmıyor.Kaynak;Discover Magazine